Sayfalar

2 Ağustos 2012 Perşembe

büyüdüm de noldu sanki?

"Büyünce ne olucaksın?"sorusu beynimizde yankılana yankılana büyümüş bir nesiliz biz.Dikkat ediyorum şimdiki çocuklara hiç böyle sorular sorulmuyor.Zaten sorulsa da verilen cevapların bizim nesil tarafından anlaşılma olasılığı çok düşük.Acaip acaip meslekler var arkadaş, üniversitelerde acaip acaip bölümler....Ben daha "sistem analisti" gibi işlere yeni yeni anlam vermeye başlamışken şimdi de "deneyim tasarımcısı" gibi meslekler çıktı mesela.Bizim nesile sorsan, nedir, doktor, öğretmen,avukat.Bu!Bizim çocukluğumuzda meslek bunlarla sınırlıydı.Tabi iyice küçükken ve hayalgücümüz henüz yetişkinler tarafından - o ağaç kırmızıya boyanır mı evladım ağaç yeşil, gövdesi de kahverengi olur- abluka altına alınmamışken biraz daha yaratıcı şeyler söyleyebiliyorduk.Benim ne yardan ne serden geçen kuzenim dişçi ressam olmak istiyordu mesela.Ben astronot olma niyetindeyim.Tabi bu isteğim annem tarafından(sanki gerçekten de çok ihtimal varmış gibi) "ne işin varmış uzayda güzelim izmir varken" şeklinde tenkit edildi hep.Biraz daha büyüyünce aynı kuzen büyükelçi olmaya karar verirken ben genetik mühendisi olayım bari dedim.Annem buna, aynen benim çocuğum bi gün bana"deneyim tasarımcısı olmak istiyorum" derse yapacağım gibi, "hmmm" dedi.Yani "anlamadım ama ses etmiyim de anlamadığımı anlamasın". Bundan 25 yıl önce genetik mühendisliği de çok anlaşılır bi meslek değildi tabi.Ama sonra ben de baktım ki annem haklı, hayat sosyal bilgiler ve tarihten ibaretken genetik mühendisi olayım demek kolaymış,ama fizik kimya gibi gerçeklerle yüzleşince bu fikir bi anda cazibesini yitirdi.Kaldım mı 13 yaşında hayalimde bi meslek olmaksızın ortada!

İşte astrolojiye merak salmam da tam da o yaşlara tekabül ediyor.Malum, o yaşlar her türlü ipe sapa gelmez meraklar edinilebilecek, ve yine aynı hızla terk edilebilecek yaşlardır.Ay burcumun özelliği neymiş falan derken bi baktım benim burcum son derece ipe sapa gelmez,laf anlamaz,yerine durmaz,sal sokağa sürtsün bi burçmuş.Eğer bu konuyla ilgilenenleriniz varsa zaten bu tariften yay burcu olduğumu anlamışsınızdır.Okuduğum bir yazıda da her burç için uygun meslekler yazıyordu.Ve işte ben o yazıda,13 yaşında,hiç ummadığım bir anda hayalimdeki mesleği buldum sevgili okur.Atlas dergisi yazarlığı!!Ya da fotoğrafçılığı!Tabi alenen yay burçları gitsin bu dergide çalışsın dememişler ama beni arayan gizli bir ilan vermişlerdi adeta.Sırtında çantan, ayağında botların,dere tepe geziyorsun,onunla bununla (yerel halk oluyor bunlar) çene yapıyorsun,sonra da gezdiğini gördüğünü,yetmiyor yediğini içtiğini, kah yazıyorsun,kah fotoğraflıyorsun ve bir de bunun için sana para veriyorlar.Olabilecek en güzel mesleği bulduğum için heycan içindeydim,geleceğim gözüme çok eğlenceli görünmeye başlamıştı,bir an önce büyümeli ve çalışmaya başlamalıydım.Ama işte burcumun laneti yine beni buldu.Bir maymun iştah abidesi olarak, fikir cazibesini asla yitirmese de,uygulama için girişimler yapma düşüncesi zaman geçtikçe bir sıkıntı olarak geldi içime çöreklendi.Napıcam yani,kapıya dayanıp,"merhaba,benim hiç bir vasfım yok ama aşırı derecede gezesim var,bana ne tip imkanlar sağlayabilirsiniz" mi diyicem?Fotoğrafçılık eğitimi mi alıcam?Deneme yazılar yazıp dergiye mi göndericem, derken derken gün be gün bu Atlas dergisinde çalışma fikri yerini zengin,gezmeyi tozmayı seven yatalak bir amca bulma fikrine bıraktı.Hemen yanlış anlaşılmasın,amacım amcayla evlenip mirasa konup hayatımı yaşamak falan değil.Benim hayalim daha ziyade,bu amca gezmeyi seviyor ama yatalak ya,bana diycek ki,"bu ayki görevin Gülru,tabi eğer kabul edersen,al şu parayı,Nepal'e git,ne kadar gerekiyorsa kal,ye,iç,eğlen,Nepal'de ne yapılması gerekiyorsa hepsini yap,sonra da gel bana anlat".İşte sevgili okur,Atlas matlas hikaye,asıl hayallerin mesleği budur.Şimdi bazı zıpçıktılar yok "ya seni savaşa gönderirse","ya kutuplara sürerse" falan diyip de bu işin cazibesinin olmadığını idda etmeye çalışabilirler.Hiiiiiç boşuna çabalamayın arkadaşım.Ben bu iş için hevesimi nerdeyse 20 yıldır içimde tutmuşum,ilmek ilmek işlemişim,kafamda en güzel yerlere oturtmuşum,taç gibi süsleyip takmışım başıma,çatlak sesler beni yıldıramaz.Böyle bir amcanın(ya da teyze de olabilir,farketmez) 20 yıldır ortaya çıkmamış olması bile beni yıldırmaya yetmedi,siz mi yıldıracaksınız?

Diyeceksiniz ki şimdi bütün bunlar nerden çıktı - sanki her yazdığımın bir sebebi varmışçasına hala bunu diyecek misiniz gerçekten?- sevgili arkadaşım Nesrin rica etti, gittiğin yerleri,yediğini içtiğini falan da anlat da ben de gitmiş kadar olup sevineyim dedi,ben de her ne kadar "istek yazmam" -bkz. 2.yazım - demiş olsam da  Nesrin'ciğimi kıramayıp yazayım bari dedim.Gelin görün ki başaramadım.Bir gezi yazısına giriş yapayım demiştim,yazarken yazarken farkettim ki bende gezi yazısı yazma isteği var ama malzeme yok.Ben ki 10 aylık bebeği olan,uykusu gözünden akan,beyni yarım çalışan,bi gözü hep yatağa bakan bi insanım,nereye gidicem allasen?Gezi bloglarını okuyorum, alem Madagaskar'dan bildiriyor, ben de haftasonu Bodrum'daydım, bunu mu anlatayım?Ben işteyken alem Phuket'te geziyo Maldivler'de denize giriyo,ne anlatıcam, "aman Gümüşlük'te bi balık yedim akıllara ziyan"...Bu mu?

Velhasıl sevgili okur, hayallerimin mesleğini buldum..Buldum da ne oldu?Bi girişimde bulunmaya bile üşendim.Ha bari burda yazayım, sonuçta bu blogun amacı sanki ne olacak ki başka dedim.Ona da içinde bulunduğum şartlar elvermedi.Hayalim gezgin olmaktı; noldum?Ola ola ruhengezgin oldum sayın okur. Beden evde,işte,kafa sürekli Peru'da Curitiba'da.Ben yazamıyorum bari siz bana yazın da, ben de hayallerimde yaşamaya devam edeyim.Yediğiniz içtiğiniz size kalsın,en son nereye gittiniz onu anlatın hiç olmazsa,benim de ağzımın suları aksın.Yalnız için için fesatlanıp küfredebilirim,kimse üzerine alınmasın.Evle iş arasındaki kısıtlı hayatından bunalan biçare blog yazarının dileğidir bu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder